4.13.2020

O'nsuz Bir Hayat İçin



Bu günlerde içimdeki boşluk iyice büyümeye başladı. Geri  dönmemeye and   içmiş bir savaşçı gibi en ufak bir küçülme eğilimi göstermiyor. Uzun süredir yazmıyordum. Yazmak    ve okumak beni ben yapan, hayatımı katlanılabilir kılan yegane eylemleri hayatımdan uzaklaştırmıştım. Kendime bir tür ceza veriyordum. Hiçbir şey yapmıyordum. İşin en garip tarafı da içimdeki öfkeye karşılık olarak cezalandırdığım kişinin "kendim" olmasıydı. 


Onun suçu neydi diye düşünmüyor değilim ara sıra. Elinde olmadan , hiçbir seçim şansı verilmeden dımdızlak hayatın içerisinde bulmuştu kendini. Acınası bir haldeydi. İyi bir eş veya sevgili değildi, iyi bir evlat hiç değildi. Üzerine yoğunlaşıp kendini geliştirebileceği bir yeteneği yoktu. Kimseye bağlanamıyordu çünkü ruh hali o kadar değişkendi ki kimsenin ona tahammül edebileceğini aklının ucundan bile geçiremiyordu. O da kitaplara bağlanıyordu ve ben belki de ona verebileceğim en büyük cezayı veriyordum. Hayatını katlanılabilir kılan her şeyi onun elinden alıyordum.Onun hayatında yazmanın ve okumanın yeri bir benzetme yapılmak istenirse bir balıkçının oltasına, bir askerin silahına , bir bebeğin oyuncağına benzetilebilirdi.
Yönlendiremediği hayatının akışına daha doğrusu akmayışına kaptırmıştı kendini. Bazı zamanlar elinden gelen bütün çabayı sarf ediyordu örnek bir kişilik olmak için , yani  örnek demek biraz yersiz oldu açıkçası. Örnekten ziyade normal bir kişilik olmak için sarf ettiği çaba. Olmuyordu , olamıyordu. Hani balıkçının oltasına bir balık takılır. Çabası ile o balığı karaya çıkarır ve balığı zapt edemez. Elinden kaçırır denize 2 metre uzaklıktaki kumluk alana düşürür. Balık çırpınır, suya erişebilmek için elinden geleni yapar,ama nafile. Çırpındıkça kuma bulanır. Gözü, solungaçları kumla dolar ve en sonunda durumun bilincine varır , kendini bırakır. O henüz kendini bırakmış durumda değil. Periyotlarla çabalıyor normalleşebilmek için. Ne yazık ki mümkün olmadığının da farkında. Bir şeyler bekliyor ama ne beklediğini kendisi de bilmiyor. Kendini bırakmasına çeyrek var.
Bazı günlerde  melankolizmin dinamizmine teslim olmuş zihnin onu yücelttiğini ,  ona verilmiş bir armağan olduğunu düşünürdü, ta ki zihninin ağırlığını taşıyamayan bu bedene mahkum edildiğini hatırlayana dek. Bazı zamanlarda bu blogu neden açtığını tartışırdı kendisi ile. Neden yazdıklarını paylaşma gereği duyardı ki bir insan ? Zihninin en ücra köşelerini ,  en gizli sırları olarak nitelendirebileceği düşünme şeklini ve olaylara bakış açısını bir     başkasının öğrenmesi fikri hep ürkütmüştü onu. Ama bu blog onun için güzel bir uğraş olabilirdi. Oyalayabilirdi onu. Az da olsa onun gibi düşünen başkalarının olduğunu ve onlara onunla iletişime geçme fırsatı sunmadan bu dünyadan çekip gitmek istemediğini söyleyip duruyordu kendine. Bence bahane. Bu ayrılık için henüz hazır olmadığını itiraf edemiyor kendine. Bunlar bir canlının son çırpınışları. 
         "Pes etmemesinin tek sebebi yapabilecek başka bir şeyi olmamasının acizliği."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder