6.30.2021

Temel Olarak Varoluşçuluk

 

    
    Varoluşçuluk diğer adı ile egzistansiyalizm, yirminci yüzyılın ortalarında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Soren Kierkegaard ilk varoluşçu filozof olarak kabul edilir ancak varoluşçuluğun temelini Sokrates’e kadar dayandıranlar da vardır. Varoluşçuluk, 2. Dünya Savaşı ile bilinirliğini iyice artırmış, felsefenin yanında sanat, teoloji, psikoloji, resim ve edebiyat alanlarını da etkilemiştir. Varoluşçu felsefenin tanımlanmasında genel olarak kabul edilebilir tanımlar yoktur. Yarattığı terimlerin kabul gördüğü ilk önemli varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre’dır. Varoluşçuluk evrensellik ve nesnelliğe karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

      Varoluşçuluk, temel olarak varlığın özden önce geldiğini savunur. Bireyin kazandığı deneyimin, yaşadığı olayların ve bu deneyimlerin bireyselliğinin insanın doğasının temelini oluşturduğunu savunur. Varoluşçu felsefe insanın varlığının özünü varoluşlarında -yaptığı seçimler ve kazandığı deneyimlerde- açığa çıkartmaya ve bunu betimlemeye çalışır. Nesnelerin varoluş amacı, özü belirli iken insanın özü belirlenmemiştir. Yaşam sürecinde insan kendi özünü belirler.



        Varoluşçu filozofları en çok etkileyen faktör inanış biçimleridir. Bu filozofları teist ve ateist olarak sınıflandırabiliriz. Teist varoluşçuları Soren Kierkegaard, Karl Barth Karl Jaspers, Max Scheler, Maurice Blondel, Henri Bergson Gabriel Marcel olarak sıralayabiliriz. Ateist varoluşçular ise Nietzsche, Martin Heidegger, Jean Paul Sartre, Albert Camus olarak belirtebiliriz.

                Varoluşçu filozoflar insana dair bireysel konuları ele alırlar. Bu konular bilinç dışılık, seçim, eylem, ahlak, tasarı, proje, kendini gerçekleştirme, başarısızlık, olanaklar, aşma, hiçlik, seçme özgürlüğü, kaygı, yabancılaşma ve iç sıkıntısı gibi sorunlardır. Özünde insanın yaşam deneyimini ortaya çıkarma çabasıdır. 2. Dünya Savaşı’nın getirdiği kaygılı, olumsuz ve çaresiz ortamda insanların sorunlarına çözüm bulabilmeyi amaçlamıştır. Varoluşçuluğun ilkeleri;

1-      Varoluş özden önce gelir

    Bu ilke neredeyse bütün varoluşçuların ortak paydada buluştuğu bir ilkedir. İnsan dünyaya öz benliği mevcut bir şekilde gelmez. Var olur ve özünü kendi yaptığı seçimlerle belirler. Bir masa üreteceğimizi düşünelim. İlk önce bu masayı hayal ederiz, daha sonra şeklini ve planlarını çizeriz, yani özünü var olmadan önce belirlemiş oluruz, ancak insan özü belirlenerek var olmaz.

2-      Sınırsız Özgürlük

    Her gün karşılaştığımız onlarca olay bizi seçim yapmaya iter. Yaptığımız her seçim bir değerler hiyerarşisine bağlıdır. Yaptığımız her seçim, aldığımız her özel karar özgürlüğünü bizim peşimizden sürükler. Özgürlük varoluşumuzun özüdür. Nitekim bütün istemli davranışlarımızı özgür olarak görme hakkımız vardır.

3-      Sorumluluk

    Sartre’a göre insanın sorumluluğu sağduyusuna bırakılırsa özgür olarak yaptığı seçimlerin daha da ötesine geçer. İnsan hem seçtiklerinin hem de seçmediklerinin sorumluluğunu taşır. Varoluş bir sorumluluktur.

4-      İç Sıkıntısı

    İnsan tanrısal öğretiye inanırsa işlediği günahların ağırlığı hiçlikten gelme düşüncesine sahip birisine göre daha çok bir iç üzgünlüğü, iç sıkıntısı verir. İnsan her seçim arifesinde bir iç sıkıntısına boğulur. Bunun sebebi seçeneklerin barındırdığı riskler ve sorumluluklardır. Bu seçimin doğasında vardır.

 

     Varoluşçulara göre “Ben kimim?” sorusunun cevabı, “Bizi biz yapan kararlarımızdır.” Olacaktır. Dini inanışlar insanın varoluşunun bir nesne ortaya çıkartır gibi sebebinin var olduğunu savunur. Nasıl bir kalem ihtiyaçtan doğarsa insanın da dünyaya geliş sebebinin önceden tanrı tarafından belirlenmiş olduğunu savunur. 18. Yüzyılın felsefi ateizminde tanrı kavramı bastırılmıştır, ancak özün varoluştan önce geldiği düşüncesi değil. Bu düşünce hep devam etmiştir. Bu akımı, diğer felsefi sistemlerden ayıran özellikler; bireyi her yönüyle birey olarak ele alması, onun bütün duygularını, içsel yaşantılarının tamamını ön plana çıkarmasıdır.

Varoluşçuluğun önde gelen eserleri;

Albert Camus- Düşüş, Yabancı, Mutlu Ölüm       

Jean Paul Sartre- Sözcükler, Edebiyat Nedir, Bulantı, Duvar

Soren Kierkegaard- Kahkaha Benden Yana, Korku ve Titreme

Friedrich Nietzsche- Böyle Buyurdu Zerdüşt, Güç İstenci, Deccal, Şen Bilim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder